Bodrum denince çoğumuzun aklına kalabalık plajlar, müzik sesleri, gece hayatı gelir. Ama Bodrum’un kalbinden biraz uzaklaşır, kıyı boyunca güneye doğru ilerlersen, yol seni sessiz bir mucizeye çıkarır: Mazı Köyü. Burada deniz hâlâ kendi halinde dalgalanır, zeytin ağaçları konuşur, zamanın acelesi yoktur.
Mazı’ya ulaşmak için Bodrum’dan yola çıkıyorsun, kıvrımlı ve bol virajlı bir yol seni yavaşlatıyor ama her virajda biraz daha uzaklaşıyorsun gürültüden. Sonunda, zeytinliklerin arasından deniz görünüyor ve aşağıda ufak bir köy beliriyor: beyaz badanalı evler, eski taş yollar ve önünde sandal bağlı küçük bir sahil.
Mazı’nın denizi berrak ve sakindir. Sabah erken saatlerde güneş yeni yükselirken suya girdiğinde, altında yürüyen balıkları izleyebilirsin. Ne büyük oteller, ne gürültülü plajlar... Sadece küçük pansiyonlar, birkaç bungalov ve belki evini açan köylüler. Her şey sade, her şey doğal.
Köyde yürürken her adımda kekik, adaçayı ve iyot kokusu gelir burnuna. Zeytin ağaçlarının gölgesinde oturan yaşlı kadınlar, el işi yapanlar, sessizce çay içen insanlar... Burada herkes telaşsızdır. Sanki başka bir zaman akıyor.
Yemekler de doğa gibi sade ama leziz. Denizin hemen kıyısında, tahta masalarda yediğin bir tabak taze balık, belki ev yapımı zeytinyağlılar... Yavaş yavaş yersin, çünkü kimsenin acelesi yok. Burada doyurulan sadece mide değil; ruh da.
Akşamları köy sessizleşir. Güneş denize doğru inerken gökyüzü pembeye döner, deniz yansır. Bu anı izlemek için bir ses gerekmez. Bir çay, bir dost, belki bir defter yeter. Elektrik kabloları gökyüzünü kesmez, yüksek binalar güneşi engellemez. Her şey doğrudan, her şey yerli yerinde.
Mazı, çoğu kişinin adını bilmediği ama bir kez gelenin hep hatırladığı bir yer. Lüks aramayan, sadece dinginlik isteyen, doğayla vakit geçirmek isteyen herkes için. Burası bir tatil değil; içini dinlemek için verilmiş bir mola gibi. Eğer biraz durmak istiyorsan, Mazı seni bekliyor. Sessizce. Olduğu gibi.